balıklar suda nasıl yaşar

Balıklar suda nasıl yaşar.

 

Balıklar Suda Nasıl Yaşar?

Balıklar, yüzerken büyük miktarda enerji harcarlar. Bunun nedeni suda uzun süre yüksek hızda yüzmeleri değildir. Balıklar, durgun halde iken aniden yüksek hızlara ulaşabilmek için çok fazla enerjiye ihtiyaç duyarlar. Ani hızlanabilmek onlar için çok önemlidir; çünkü avcılardan kaçabilmek için buna ihtiyaçları vardır.

Üstelik balıklar suyun içinde çoğu zaman akıntıya karşı hareket etmektedirler. Siz kendinizin suyun içindeyken ne kadar zor hareket ettiğinizi, yolda yürürken ise ne kadar kolay hareket ettiğinizi düşünün. Ve bu şekilde suyun içinde yaşamak ile yeryüzünde yaşamak arasındaki farkı karşılaştırın.

Peki şunu hiç düşündünüz mü? Balıklar sürekli su içinde olmalarına rağmen nasıl olup da zarar görmemektedirler? Biz suyun içinde belli bir süre kaldıktan sonra derimiz bu durumdan etkilenmeye başlar, bu süre uzarsa cildimiz zarar görür. Oysa balıklarda böyle bir şey olmaz. Çünkü balıkların üst derisinde sert parlak bir tabaka vardır. Bu tabaka suyun vücuda girmesini engeller. Eğer bu tabaka olmasaydı, balığın vücudu zarar görecek, hatta içeri su girmesi nedeniyle dengesi bozulacak ve balık da ölecekti. Ancak bunların hiçbiri olmaz ve balıklar suyun içindeki yaşamlarını sürdürürler.

 

DENİZLERİN SAKİNLERİ: BALIKLAR

Balıkların solunum sistemleri tüm canlılardan farklıdır. Balıklar, bizdeki burunların yerine nefes almak için solungaçlara sahiptirler. Bunlarla suyun içindeki oksijeni kullanabilirler. Sürekli olarak ağızdan içeri alınan su, solungaç yaylarının üstünden arkaya doğru geçer. Solungaçtaki kılcal damarlar sudaki çözünmüş oksijeni alıp, vücuttaki karbondioksiti suya bırakırlar. Balıkların çoğunluğunda burun delikleri vardır, ama bunlar solumak için hiçbir zaman kullanılmaz. Burun delikleri minik keseciklere açılır ve balık bunlara dolan sudan kokuyu alır. Mesela köpekbalıkları avlarını kokularından bulur.

Ayrıca, balıklarda insanlardaki gibi göz kapakları yoktur. Balıklar dünyaya gözlerinin üstünü kaplayan şeffaf bir örtü arkasından bakarlar. Bu perde dalgıçların sualtı gözlüklerini andırır. Çoğu zaman oldukça yakındaki nesneleri görmeleri gerektiğinden balıkların gözleri de bu ihtiyaca göre yaratılmıştır. Küresel ve sert olan yapıları yakın planı görmeye göre ayarlıdır. Uzağa bakmak istediğinde ise, bütün lens (mercek) sistemi gözün içindeki özel bir kas mekanizmasıyla arkaya doğru çekilir.

Balıklar çevrelerindeki dünyayı koklama, işitme, dokunma ve tatma gibi beş temel duyularının yanı sıra “yanal” çizgileriyle de algılarlar. Bu çizgiler boyunca uzanan duyarlı sinir hücreleri yanından geçtikleri cismin büyüklüğünü ve yönünü algılar. Kör olan mağara balıkları karanlıkta böylece kolaylıkla hareket edebilir. Bu sistem bir çeşit denizaltı radarı ya da diğer adıyla “sonar”dır.

Ayrıca birçok balık türünün karın boşluğunda ince uzun, balona benzer, içi hava dolu bir kesecik vardır.

 

serum nedir nasıl hazırlanır

Serum nedir ve nasıl yapılır

Serumlar; mikroplara karşı bağışık hale getirilen at, sı­ğır vs. gibi hayvanların kanından hazırlanır. Hastalık mik­roplarından hazırlanan Aşı, evvelâ Serum elde edilecek hayvanlara zerkedilir. Bu suretle aşılanan hayvanın kanın­da bu mikroplara karşı bol miktarda (Antikor) husule ge­lir. Bu şekilde hazırlanan hayvanın kanı alınarak Serum’u ayrılır ve insanlara bağışıklık vermek için kullanılır. Se­rumlar ile kazanılan bağışıklık uzun sürmediği için bu Serumlar daha ziyade hastaların tedavisinde kullanılır.
Serumlar derialtından, adale içine veya icabında da mardan da yapılırlar.
Tetanoz, Difteri, Basilli Dizanteri, Gazlı Kangren, Şar­bon ve daha birçok hastalığa karşı Serumlar vardır.
Serum, hafif şurup kıvamında, sarı ve berrak bir sıvıdır; plazmadan farkı içinde fibrinojen bulunmamasıdır, çünkü pıhtılaşma esnasında bu madde parçalanarak fibrini çökeltir; tel tel olan fibrin de kan yuvarlarına sarılarak pıhtıyı meydana getirir. Serumun kimyasal bileşiminin bilinmesi önemlidir, çünkü bu bileşim çeşitli hastalıklara göre değişiklikler gösterir.


Serumun İçindeki Maddeler
Serum, bol albüminli, sulu bir sıvıdır. İçinde ayrıca diğer azot bileşikleri (üre, amino asitler, kreatin, ürik asit), glüsitler (glikoz), lipitler (yağ asitleri, fosfoaminolipitler, steroller), maden iyonları (sodyum, potasyum, kalsiyum, demir) bulunur. Serumun bileşimindeki bellibaşlı maddeler şunlardır (litrede gr olarak):

Su : 800 Toplam protitler : 78
Serum-albümin : 46
Globülinler : 32
Üre : 0,30
Amino asitler (azotlu) : 0,04
Toplam kreatin : 0,04
Ürik asit : 0,05
Glikoz : 1
Toplam lipitler : 5,5-10
Yağ asitleri : 4
Forforlu lipitler : 1
Esterli kolesterol : 1,2
Serbest kolesterol : 0,4
Toplam kolesterol : 1,6
Sodyum iyonu : 3,25
Potasyum iyonu : 0,19
Kalsiyum : 0,1
Magnezyum : 0,02

Serumun içinde değişik yapıda daha başka maddeler, özellikle enzimler bulunur. Serumun içindeki bütün bu maddelerin oranı yaşa, cinsiyete, günün vaktine, çeşitli hastalık durumlarına göre değişir. Serum tahlili, biyolojik kimyanın ve serolojinin önemli bir dalını teşkil eder

 

kolonya nedir nasıl yapılır

Kolonya

Vikipedi, özgür ansiklopedi
Bu maddedeki bazı bilgilerin kaynağı belirtilmemiştir. Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına bakabilirsiniz.Maddeye uygun biçimde kaynaklar ekleyerek Vikipedi’ye katkıda bulunabilirsiniz.

Kolonya, 1709 yılında İtalyan Giovanni Maria Farina tarafından ilk kez üretilen etil alkol, su ve limon, çiçek veya tütün esansı gibi hoş koku veren maddelerin karışımından oluşan bir tür parfüm. İçerisindeki alkol oranı derece ile belirtilir örneğin 70, 80 derece gibi ve genelde bu isim ile anılır.

Tüm zamanların en yaygın kullanılan tuvalet malzemesi olarakta bilinen kolonya ilk geliştirildiği yıllarda günümüzden farklı olarak kozmetik değil, tıbbi amaçla kullanılıyordu. O günlerdeki formülüyle biberiye, portakal çiçeği, bergamot ile limondan oluşan ve ferahlatıcı özelliği yüzünden rağbet gören karışım, sindirim sistemi rahatsızlıklarında şeker üzerine damlatılarak alınıyor ya da şaraba karıştırılarak içiliyordu. Antiseptik özelliğinden ötürü ağız çalkalamada, yara temizliğinde kullanılıyor, kas ve eklem ağrıları için harika bir friksiyon solüsyonu oluyordu.

Uzun yıllar tedavi edici özelliğinden yararlanılan bu sıvı, tuvalet amacıyla kullanılmaya başlandıktan sonra bir devrim yüzyılı olan 18. yüzyılda adeta bir çığır açar. Sınıf savaşının en keskin biçimde yaşandığı yıllarda yükselen burjuvazi karşısında, ağır ve pahalı parfümlerle özdeşleşen aristokrasi yenik düşünce, ağır kokuların da itibarı azalır. Eau de Cologne gibi hafif ve ferahlatıcı kokular sadeliğin, saflığın simgesi haline gelir ve burjuvazinin gözdesi olur.

Cilde sürüldükten sonra içerisinde bulunan alkolün hızla buharlaşması ve bu sırada buharlaşan alkol moleküllerinin çevrelerinden ısı çekmesi üzerine kullanan kişiye bir serinlik vermesi üzerine genelde ferahlamak için kullanılır. Bunun dışında keskin kokusu sebebi ile ayıltıcı özelliği vardır. Türk ananesinin şeker ile birlikte en önemli ikram ürünlerindendir. Özellikle Ramazan Bayramında satışı ve kullanımı çok yüksek miktarlara çıkar. Tütünlü, Güllü, Limonlu vs. şeklinde farklı esanslar içeren birçok çeşiti bulunmaktadır.

Kolonya adı Almanya’da bugün genelde Köln olarak bilinen kentin eski ve İtalyanca’dan gelen adıdır, bu çeşit parfümlü su ilk defa orada icat edildiğinden Kolonya suyu diye anılır.

Kolonya hakkında

  • İlk kolonyayı 18. yüzyıl başlarında İtalyan Giovanni Paolo de Feminis, bir keşişin Macaristan Kraliçesi Elizabeth için ürettiği “Macar Suyu” olarak bilinen kokunun içine bergamot, limon ve portakal esansı katarak yaptı.
  • Feminis, “eau admirable” (Hayranlık uyandıran su) ismiyle ürettiği kokuyu, Kölne yerleştikten sonra üretmeye başladı. Cologne ve Kolonya adi da Buradan gelir. “Eau de Cologne” “Köln Suyu” demektir. Köln Tıp Fakültesi’nin bu kokuyu tıbbi ürün olarak onaylamasının ardından kolonya Avrupada yaygınlaşmıştır.
  • Yüzde 80-96’sı etil alkol, kalan kısmı ise su ve esanstan oluşan kolonya, ağzı kapalı ve güneşten uzak kaldığı sürece ortalama beş yıl bozulmamaktadır.
  • Kolonya sürdükten sonra ferahlık hissedilmesinin sebebi, içindeki etil alkolün uçucu olması ve buharlaşırken vücut ısısını da beraberinde götürmesidir.
  • Evde kolonya yapmak için 150 mL.lik etil alkol ile 20ml suyu çalkaladıktan sonra, 10 veya 15ml.lik limon esansı ilave ederek karıştırmak yeterlidir.
  • İçine etil alkolden daha ucuz olduğu için metil alkol suyu koyulan kolonyalar, içildiği takdirde görme yetisinin kaybedilmesine neden olabilir. Aşırı tüketimi de öldürmektedir.

Türkiye’de bilinen kolonya çeşitleri

Türkiye’de her bölgenin kendine has kokusu haline gelen kolonyanın çeşitliliğinin Türkiye’de çıktığı yörelerine göre yer edinen kolonya türleri sıralanmaktadır[1]:

  • İzmir – Altın Damlası Kolonyası, Gizli Çiçek Kolonyası ve İzmir Geceleri Kolonyası
  • Sındırgı – Çam Kolonyası
  • Antalya – Turunç çiçeği Kolonyası
  • Rize – Çay kolonyası
  • Düzce – Ceviz yaprağı Kolonyası ve Tütün Kolonyası
  • Trabzon – Hamsi Kolonyası
  • Giresun – Fındık Kolonyası
  • Amasya – Elma Kolonyası
  • Isparta – Gül Kolonyası
  • Edremit ve Ayvalık – Zeytin Çiçeği Kolonyası
  • Mersin – Limon Kolonyası ve Mersin Çiçeği
  • Balıkesir – Beyaz Zambak Kolonyası
  • Gaziantep – Biber ve Fıstık Kolonyası
  • Safranbolu – Safranlı Kolonya
  • Denizli – Pamukkale Geceleri
  • Mucur – Bozkır Kolonyası

Kaynakça